Bakan Soylu: “İnsan ekonomik bir araç değildir”

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu; çalışanların, çalışma ortamında ‘koşulların uygun olduğunu varsayarak’ çalıştıklarını belirterek, “Oradaki koşulların uygun olmasını sağlamak devletin sorumluluğudur. Bunda çalışanın sorumluluğunu aramak doğru bir yaklaşım değil. Burada bizim sorumluluğumuz var. İnsan ekonomik bir araç değildir, insan bir büyüme unsuru değildir” dedi.

İSGHEDER (İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmet ve Eğitim Kurumları Derneği)’in, üç ayda bir yayınlanan dergisi HEDER’de yer alan haberde Bakan Soylu özetle şunları söyledi:

Denetim yılı“2016 denetim yılı olacak. Umarım, çalışma hayatı bizi anlayışla karşılar. Kimse bizden müsamaha beklemesin. Belki bu yıl iş dünyası açısından biraz sıkıcı geçecek ancak bizim aldığımız tedbirler çalışan yararına tedbirler. Denetim derken de cezalandırıcı, milleti canından bezdirecek denetimler değil, rehberlik edici denetim olacak. Aynı zamanda sektörel denetimleri de sıkılaştıracağız, başta da madencilik geliyor.

Öncelik kayıt dışı ile mücadeleTürkiye iki yıl süren bir seçim döneminden çıktı. Seçim dönemlerinde doğal olarak denetimlerde bir azalma olur. 2016 yılını ise bakanlık olarak “denetim yılı” ilan ettik. 2016 yılı en yüksek denetim yılı olacak. 2016 işverenler için bu açıdan sıkıcı bir yıl olabilir. Denetimler özellikle kayıt dışı ile mücadele ve iş güvenliği konularında olacak.

Asansör kazasıİstanbul’da meydana gelen asansör kazası bu konuda bir boşluk olduğunu ortaya koydu. Biz denetim yapıp mevcut çalışma şartlarında bu inşaata devam edilemeyeceğine ilişkin tutanak tutmuşuz. Konu idari mülki erkânın değerlendirmesine gitmiş. Ancak arada bir boşluk var. Bu boşluk nedeniyle ölümler oluyor. Ve biz, bu boşluğu doldurmak zorundayız. İş güvenliğinin sürdürülebilir takibi olmalı. Fiili olarak o boşluğu dolduracak bir yapıya ihtiyaç var. Net süreçler, net yönetimler olmalı.

İş sağlığı ve güvenliği çok önemliİş sağlığı ve güvenliği konusu; ülkeler büyüdükçe, ekonomileri geliştikçe, kişi başına gelir seviyesi arttıkça, sektörler farklılaştıkça hepimiz açısından çok daha önem arz eden bir konu olarak durmaktadır. Bunun eğitimle ilgisi vardır, bunun dikkatle ilgisi vardır, bunun süreklilikle ilgisi vardır, bunun takiple ilgisi vardır. Bunun mevzuatlarla, kanunla ve bunların uygulanabilirliğiyle ilgisi vardır.

En çok ürktüğümBeni en çok etkileyen ve belki de günlük çalışmalarımız içerisinde gelmesinden en çok ürktüğüm günlük kaza bilgileri ve kaza raporlarıdır. Genellikle gece yarısı günlük kaza raporu elimize düştüğü andan itibaren bir telaşın içerisinde olduğumuzu ifade etmek isterim. Çünkü iş yerine giden bir baba veya bir evladın sadece ekmek parasını kazanmak için çaba sarf eden bir kişinin evine dönememe tehlikesi sosyal hukuk devletinin birinci uğraşı olmalıdır.
Her şey kanunla olmuyor
Türkiye bu konuda 6331 sayılı kanunla, iş sağlığı ve güvenliği kanunu ortaya koyarak bir sosyal hukuk devletinin yapması gereken en önemli adımlardan bir tanesini gerçekleştirmiştir. Hepimiz biliyoruz ki her şey kanunlarla olmuyor. Gelenek, görenek, anane, alışkanlıklar, iş yapma biçimleri, eğitim, öğretim, dünyada bu meseleyi gerçekleştirenlerin nasıl bunu yürüttükleri, her biri bir parça.

Her türlü olaydan sorumluyuz
Tabi bizler bu konuda özellikle öncülük görevimizi ortaya koymakla sorumluyuz. Ve olan her türlü olaydan da sorumluyuz. Yaşadığımız maden kazalarından iş kazalarına kadar karşı karşıya kaldığımız her şey hem toplumuzu üzmektedir hem de bu perspektifte bir kere daha bakmamıza sebebiyet vermektedir. Çok iyi tasarlanmış, iyi planlanmış bir iş sağlığı ve güvenliği kanunumuz var. Bu özellikle bizim çerçevemizdeki bir ülke için bizle benzer ülkelerle kıyaslandığında iyi bir noktaya geldiğimizin delilidir. Ancak bu konuda özellikle bugüne kadar atılan adımlardan daha ileri adımlar atmak ta temel sorumluluğuzdur.

Bilerek istismar
Bir inşaatı durdurmak, iş sağlığı ve güvenliğini tehdit eden veya sıkıntı çıkarabilecek bir işyerini durdurmak sorunu çözmüyor. Veya tehlikeli bir iş konusunda uyarılarda bulunmak ta sorunu çözmüyor. Eğer sistemde en ufak bir eksiklik olursa çok doğaldır ki bu bazen bilerek istismar bazen bilmeyerek atılan adımlarla hepimizi üzen sonuçlarla karşı karşıya kalıyor.

Bir sektörü büyütüyoruzBazen çok reaksiyonel oluyoruz. Toplumsal tepkileri göğüsleyebilmek için adım atmak durumunda kalabiliyoruz. Fakat iş sağlığı ve güvenliği konusunda bir perspektif var. Ortak Sağlık ve Güvenlik Kurumları dahil olmak üzere, işyerindeki iş sağlığı ve güvenliği uzmanları dahil olmak üzere biz bir kurumu büyütüyoruz, bir meseleyi büyütüyoruz. Yani bunu bir çocuk gibi alıp gürbüz bir hale getirebilmek ve onu çok sağlıklı bir hale getirebilmek için adım atıyoruz.
Proaktif bir anlayışŞu dengeyi de iyi kurmak durumundayız. Bir taraftan iş sağlığı ve güvenliğini tam anlamıyla uygulamak durumundayız. Diğer taraftan da çalışma hayatının devamını sağlamak konusunda bir iradeyi ortaya koymak durumundayız. Şimdi gözlüyoruz. İş sağlığı ve güvenliği konusunda da attığımız adımlar var. Bunların geri dönüşümlerini görüyoruz.

Atacağımız adımlar var. Çıkardığımız mevzuatlar var. Bunlar kamuoyunda ve piyasada nasıldır? Özellikle 1.1.2016’dan itibaren yürürlüğe girmiş süreçler var. Girdiği andan itibaren Sayın Genel Müdürümüze de Müsteşar Bey’e de bütün arkadaşlarımıza ‘bunu bir altı ay izleyelim, bunun geri dönüşlerini bir alalım. Oturalım sektörlerle de bir araya gelelim değerlendirmeleri yapalım’ düşüncesi içinde olduk.

1.1.2016’dan itibaren yapılan değişiklikle ilgili gözleme süreci içerisindeyiz. Bunların uygulanabilirliği, pratiği, bunun karşısında sektörlerin, bunun karşısında iş sağlığı ve güvenliği konusunda karşı karşıya kaldığımız kazaların trendi bütün bunları izleyip bir şekilde ilk altı ayın sonunda oturup değerlendirmelerimizi gerçekleştireceğiz. Biz adımlarımızı hızlı atmalıyız ki reaktif değil proaktif bir anlayışı ortaya koymalıyız.